Margaret’in öldüğü gün

четвъртък, 11 април 2013 г. |



MALUM, “Ölenin arkasından konuşulmaz” demişiz ama, “Kör ölür badem gözlü olur” diye de kaş kaldırmış, bir nevi muhalefet şerhi düşmüşüz.


Margaret Thatcher’ın ölüm haberini aldığımda, geçen hafta ufak bir kaza neticesinde iki yerden çatlatmayı başardığım sol ayağımı sürüyerek pikaba doğru yöneldim.

Britanya’nın medar-ı iftiharı Morissey’in “Viva Hate” plağını pikaba yerleştirdim ve albümün harikulade kapanış şarkısı “Margaret on the Guillotine/Margaret 
Giyotinde”yi dinlemeye başladım: “İyi kalpli insanların harika bir hayali var/Margaret giyotinde/Ne zaman öleceksin?”

Çok acımasız gelebilir. Morrissey’in bu şarkısı, Thatcher dönemi sona doğru ilerlerken, 1988’de yayınlanmıştı. Thatcher’ın ölüm haberinin ardından Britanya’da en çok çalınan birkaç şarkıdan biri olduğunu haberlerden takip ettim günün ilerleyen saatlerinde.

Morrissey hislerinde yalnız değildi. Başta Britanyalılar olmak üzere dünya üzerine serpiştirilmiş müzik sevdalılarına göre Thatcher’ın tek faydası enfes şarkılar yazılmasına yol açmasıydı.

“Sağ olsun” diyemeyeceğim artık, zaten mümkün de değil, fakat yarattığı nefret ortamı sayesinde onlarca güzel şarkı yazıldı.

Yaşarken kendisine duyulan nefreti bilmiş, duymuş, dinlemiş, öğrenmişti Margaret; belki de bu sebepten “ölünün arkasından konuşmuş” olmuyoruz.

Biliyordu, bakanlık döneminde okul çocuklarına okulda dağıtılan sütü kestiğinde “süt hırsızı” diye anıldığını.

Biliyordu, başbakanken sendikaları tarumar ettiğini, işçi sınıfını ezdiğini, onbinlerce insanın ekmeğiyle oynadığı için “lanet cadı” olarak çağırıldığını.

Biliyordu hempası Ronald Reagan ile “Biz bize diz dize kime ne?” havalarında bir korku imparatorluğu inşa ettiği, apartheid rejimi ve Evren gibi diktatörleri yücelttiği, soğuk savaş sosuyla servis edilen aşırı silahlanma bütçeleri yaptığı için “alçak Maggie” olarak nam saldığını.

Biliyordu, bugün ABD’den Avrupa’ya her yerde çatır çatır dökülen, yıkılan ahlaksız ekonomi politikalarını “neoliberalizm” diye allayıp pulladığı için, faşist National Front’a göz kırparak İrlanda’da şiddet fırınına odun taşıdığı için hakkında “Öldüğün gün parti yapacağız!” diye şarkılar yazıldığını. Nitekim yapıldı da...

Margaret Thatcher’dan nefret edenler kadar sevenler de vardı, muhakkak sayıları daha çoktu. Ekonomiyi ve hantallaşan Britanya’yı düze çıkartmıştı –amaaaaan, bazı işçiler de işinden oluversin canım!- mesela. Bugün görüyoruz temellerini attığı sistemin, felsefenin sefaletini ya her neyse!

Arjantin’e sefer düzüp, gemi yürütüp Falkland’da savaş kazanmış, Britanya’yı gururlandırmıştı; ülkesini Reagan’ın yancısı olarak da olsa dünyada yeniden söz sahibi haline getirmişti.

Türkiye’deki gazete sütunlarında takip edebildiğim kadarıyla Margaret Thatcher’ı eleştiren yazılar çoğunluktaydı. Milliyet’te Güngör Uras ise “Bayan Thatcher benimle konuştu” başlıklı yazısında, 1982’de eski bir vali ve emniyet müdürü olan Celalettin Tüfekçi’nin jesti sayesinde tanıştığı ve sohbet ettiği Thatcher’ı bu tanışıklık yüzünden “genel hatları ile” beğendiğini, o yüzden tarafsız olamayacağını belirtip yaptığı –Sayın Uras’a göre- olumlu işleri sayıyordu.

Thatcher’ın Güngör Uras’a kısa sohbette söylediklerinden bir cümle aktarayım: “Askerin müdahalesi iyi oldu. Evren Türk kamuoyunda benimseniyor değil mi?”

Haydi iyi yolculuklar Margaret, artık her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsan; anladın sen beni...