Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
I. Bir ülkenin silahlanma çabasının niteliğine ve niceliğine bakarak, onun hangi amaçlar peşinde koştuğu konusunda bir tahminde bulunmak mümkündür. Keza yapılan silah sözleşmelerinde alıcılar için getirilen, “son kullanıcı olma”, “sadece veriliş amaçları için kullanma” ve “istendiği zaman geri alınması” gibi bazı koşullar; satıcı ülkenin alıcıya müdahalede bulunma ve/veya alıcının satıcı ülkenin çıkarları ile örtüşmeyen adımlarını önleme imkanı verir. Yine satılan silahlara yerleştirilen özel/gizli aparatlar üzerinden alıcı ülke hakkında istihbarat elde edilebildiği de bilinmektedir. Ve silah alımlarının satıcı ülkeyi alıcı ülke lehine etkileme amacıyla yapılabildiği durumlar ile de karşılaşılabilmektedir. Yani savunma malzemesi üretimi-alım-satımı, salt askeri/güvenlik veya ekonomik boyuta sahip bir konu değildir; bunların her ikisinin de üzerinde, politik amaçlar için kullanılabilecek önemli bir boyutu sahiptir ve bu boyutu, diğer boyutlardan daha önemlidir.
Bu, bağlamda askeri standardizasyon oldukça önemlidir. Nedeni de, silah sanayinin askeri/güvenlik, ekonomik ve politik boyutlarının işlevselliğine aracılık etmesidir. Askeri standardizasyon faaliyetleri, sadece dost ve müttefik ülkelerin ihtiyaçların kolay ve hızlı karşılanması veya savunmaya ayrılan kaynakların rasyonel kullanımı ile ilgili bir konu değildir. Aynı zamanda, savunma sanayi alanında hem pazar kaymalarını önlemeye (pazarı korumaya), hem de sürekli alıcılar (yeni pazarlar) yaratmaya aracılık eder. Bunun içindir ki, Soğuk Savaş yıllarında, Doğu ve Batı Blokları, kendi askeri standartlarını oluşturmuşlardır.
Bu genel tablo, Sovyetlerin dağılmasından sonra bir değişim içine girmiştir. Rusya, NATO ile tesis ettiği kurumsal ilişki üzerinden, karar mekanizması hariç, Batının savunma ve güvenlik yapılanması içinde oldukça etkin olarak yer alır olmuştur. Ancak bu değişim süreci, yaklaşık 50 yılda oluşmuş Doğu-Batı askeri standardizasyon ayrışmasını hemen ortadan kaldırmamıştır. Bu da, normaldir. Çünkü konu, Sovyetlerin çökmesi ile birlikte hemen ortadan kalkacağı düşünülebilecek bir konu olmaktan uzaktır. Politik, ekonomik ve askeri mülahazalar, bu işin zamana yayılmasını gerektirmektedir. Nitekim Sovyetlerin dağılmasının üzerinden 20 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen, güç kaybetmiş olsa da, askeri standardizasyon ayrışmasının devam ettiği bilinmektedir. Bir taraftan “eski” Doğu ve Batı Bloklarına mensup ülkelerin “standart” ayrımı gözetmeden silah alması, diğer taraftan yeni dönem için ortak standardizasyona geçilmesi, zamanı gerektirmektedir.
Bu konunun, uluslararası politikada artık “yeni” bir kutup olarak algılanmaya başlanan Çin için de karar verilmesi zor bir konu olduğu değerlendirilmektedir.
II. Afganistan, yakın tarihinde Moskova ile yoğun ilişki içinde olmuş bir ülkedir. 1979 ile 1989 yılları arasında Sovyet işgalini yaşamıştır. Ondan önce de, Moskova’ya yakın iktidarlar tarafından yönetilmiştir. Bunlar, Afganistan’ın savunma yapılanmasında, donanım olarak, Rus savunma sanayinin öne çıkmış olduğuna işaret eder. İslami direnişçilerin, işgal sırasında, savunma malzemesi olarak çok değişik kaynaklardan beslenmeleri ve Ruslardan ele geçirdikleri silahları kullanmak durumunda olmaları nedeniyle, bugün için, bu durumun fazla değişmiş olduğunu ileri sürmek güç gözükmektedir. Taliban Yönetiminin ve ABD merkezli çok uluslu gücün (ISAF’ın) varlığının da, Afganistan’daki Rus orijinli savunma donanmanın hakim konumunu fazla etkilememiştir.
Bu noktada, Washington Yönetimlerinin, içerdikleri teknolojinin korunması amacıyla, ABD orijinli savunma malzemesinin ve teçhizatının satışına büyük hassasiyet gösterdiklerini belirtmek icap eder. ABD’de, Devlet Başkanı kim ve hangi partiden olursa olsun, bu hassasiyet değişmemektedir. Kontrol edemeyecekleri alıcılara silah satmamaktadırlar. Afganistan’ın içinde bulunduğu kaos ortamı düşünüldüğünde, ABD’nin bu ülkeye ABD orijinli savunma malzemesi vermekten kaçınması, olağan bir durum olarak görülmektedir. Ancak ABD’nin Afganistan’a vermekten kaçındığı savunma malzemesinin helikopter ve füze gibi hassas savunma malzemeleri olduğunu, yoksa piyadenin hafif silahı olmadığını ifade etmek gerekir.
Geçtiğimiz Pazartesi günü (17 Haziran 2013) Pentagon’dan yapılan açıklamada; ABD’nin, Afganistan Güvenlik Kuvvetlerinin kullanımına vermek üzere, Rusya’dan, toplam tutarı 572 milyon Amerikan Doları olan 30 adet Mi-17 helikopter satın alacağının ifade edilmiş olmasına, yukarıda belirtilen mülahaza ışığında bakmak uygun olacaktır.
ABD, Rusya’dan Mi-17 helikopterleri satın alıp; bunları, terörizmle ve uyuşturucuyla mücadele ve özel operasyon görevlerini yerine getiren Afganistan Özel Kuvvetlerinin kullanımına verecektir. Rus savunma sanayi şirketi Rosoboronexport ile yapılan sözleşme, yedek parça tedarikini, test cihazlarını ve mühendislik desteğini de içermekte ve teslimatın 2014 yılı sonuna kadar tamamlanması öngörülmektedir. ABD’nin, 2012 yılı içinde de, Rus şirketine 217.7 milyon ABD Doları ödeyerek bir düzine Rus yapımı Mi-17 helikopterini Afganistan Güvenlik Kuvvetlerine verdiği bilinmektedir. (Kaynak: Reuters, Jun 17 2013, “U.S. says it will buy Russian helicopters for Afgan military”)
III. Ancak konu Afganistan olunca, askeri helikopter üreticisi ABD’nin kendi helikopterlerini vermek yerine, niçin Rusya’dan askeri helikopter satın alıp bunları Afganistan’a vermesine farklı bakma gereği ortaya çıkmaktadır. Bu farklılık da, söz konusu gelişmenin yol açtığı, uluslararası politikaya ilişkin çağrışımlar ile ilgilidir.
a. Söz konusu gelişmenin, her şeyden önce ABD ile Rusya’nın Afganistan yaklaşımlarının örtüştüğüne işaret ettiği düşünülmektedir. ABD, her ne kadar 2014 yılı sonuna kadar Afganistan’dan çekileceğini açıklamış olsa da, bu, ABD’nin Afganistan’daki askeri varlığının tamamıyla sona ereceği anlamına gelmeyecektir. Çünkü ortada Irak örneği vardır.
Rus askeri helikopterleri, Rus uzmanlarının (teknisyenlerinin) Afganistan’da bulunacağı anlamına gelmektedir. Bu da, ABD’nin Afganistan’da kalacak muharip olmayan unsurları ile Rus teknisyenlerin birlikte görev yapacakları değerlendirmesine yol açmaktadır.
b. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi; İslami direnişçilerin, Sovyetlerden sonra ABD’yi de Afganistan’dan çıkardıkları anlamına alınacağı ve İslami direnişçilerin bir başarısı olarak kabul edileceği, kaçınılmaz görülmektedir. Bu algılamanın, İslami direnişçilerin öz güvenlerini beslemek suretiyle, onları “İslam’a hizmet” adına başka yerlerde yeni direniş noktaları oluşturmaları; bu noktaların da, kuvvetle muhtemel Kafkasya, Fergana Vadisi ve Moskova’nın kendisinin “arka bahçesi” olarak gördüğü eski Sovyet coğrafyası olacağı düşünülmektedir.
İslami direnişçilerin muhtemel yeni direniş noktaları, Çin ile rekabet içinde olan ABD’nin ilgi ve çıkar alanlarına giren coğrafyalardır.
Bu algı ve beklenti, ABD ve Rusya’yı biri birine itmektedir/yaklaştırmaktadır.
ABD, Rus yapımı helikopterleri satın alıp Afganistan’a vermek suretiyle; Rusya’nın Afganistan’da varlık bulundurmasına meşru bir gerekçe sağlamış, dolayısıyla Rusya’nın endişelerini paylaşmış ve hafifletmiş olmakta; ama aynı zamanda Asya’daki ilgi ve çıkar alanlarına ilişkin olarak kendisi de Rusya’nın desteğini yanına almış gözükmektedir.
Bu noktada, söz konusu ABD-Rusya birlikteliğinin, Çin ile İslami direnişçiler arasında mevcut/muhtemel ilişki açısından da anlamlı olacağı akla gelmektedir.
c. Afganistan’da 1979-1989 yılları arasında Rus askeri bulunmuş, 2001 yılından bugüne kadar da Amerikan askeri bulunmaktadır. Bu süreler içerisinde, Afgan halkının, hem Ruslara ve Amerikalılara karşı direndiği, hem de yaşanan olumsuzluklar üzerinden bunlar hakkında olumsuz bir kanaate sahip olduğu ortadadır. Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, Çin’in Afgan Yönetimi ve halkı nazarında çekiciliği olacağı kaçınılmaz görülmektedir.
Afganistan, jeopolitiği itibarıyla çok önemli bir ülkedir. Bu önemin, uluslararası politikada dengeleri sağlayacak boyutta olduğu değerlendirilmektedir.
Yine ABD’nin Çin ile rekabet halinde olduğu; Rusya’nın da, dışa vurmasa bile, içten içe Çin’in öne çıkmasından ve “yeni” bir kutup olarak görülmesinden rahatsız olduğu da bilinmektedir.
Bu tablo karşısında, ABD’nin, Afganistan Silahlı Kuvvetlerinin kullanımına vereceği Rus helikopterleri; bir yönüyle, Çin’in savunma malzemesi üzerinden Afganistan’a girme imkanını daraltacaktır, diğer yönüyle de ABD’nin ve Rusya’nın birlikte Afganistan üzerinden Çin’i kontrol etmelerine imkan verecektir.
d. ABD’nin, Çin’i, Asya’nın doğusundan (Güney Kore, Japonya, Tayvan, Filipinler) ve güneyinden (Hindistan, Bangladeş, Myanmar) çevrelemeye çalıştığı bilinmektedir. Bu çevreleme, batı ve kuzey yönlerinde şimdilik zayıf gözükmektedir; en azından, bu yönlerde Çin’i çevrelemeye yönelik açık bir hareketlilik gözlemlenmemektedir. Rusya’dan alıp Afganistan’a vereceği helikopterler, ABD’nin Çin’i çevreleme politikasını tamamlamasına hizmet edecektir.
Çünkü Washington’un Rusya’nın Afganistan ile ilgili endişelerini (1) anlaması, (2) paylaşması ve (3) hafifletmesi için imkan ve fırsat vermesi, ABD ile Rusya arasındaki yakınlaşmaya işaret eder. Bu yakınlaşma, Rusya’nın büyük ülkesi ve uzak doğu topraklarına Çin’in taşma riski nedeniyle, Rusya’nın Çin konusunda ABD’nin etkisine açık olduğu düşüncesine ulaşılmasına neden olmaktadır.
Bu durumda, Washington’un Rus helikopterlerini satın alıp Afganistan’a vermesinin, ABD’nin Rusya üzerinden Çin’i batıdan ve doğudan çevrelemesine hizmet edeceğini; yani Rusya’nın, Washington’un Çin’i çevreleme politikasını tamamlayan ülke olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
e. Ve teknik olarak, ABD’nin Rus helikopterlerini satın alıp Afganistan’a vermesinin, son tahlilde küresel bir askeri standardizasyona ulaşılmasına aracılık edebileceği de düşünülmektedir. İstese de, Çin’in yeni askeri standartlar geliştirmesinin önünde ciddi güçlükler bulunduğu değerlendirilmektedir. Rusya ile ABD’nin ortak bir askeri standarda ulaşma yolunda mesafe aldıkları kabul edilir ise, Çin’in eski Doğu Bloku askeri standartlarını koruması da ciddi güçlükleri içermektedir. O itibarla, gelinen noktada, küresel askeri standardizasyondan söz edilebileceği düşünülmektedir. Rusya ile aynı ölçekte olmasa da, Çin’in NATO’nun faaliyetlerine katılıyor olması bu düşünceyi beslemektedir.